2017-2018 Tez Ödülleri

Tez Ödülü Süreci

İlhan Tekeli Tez Ödülü, Vakfımız onursal başkanı Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından Ortadoğu Teknik Üniversitesi bünyesinde şehir ve bölge planlama alanında yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerine verilmekteydi. İlhan Tekeli Şehircilik Kültürü Vakfı’nın kurulması ile birlikte İlhan Hocamızın isteğiyle bu ödülün Türkiye’nin bütününe yaygınlaştırılması amacıyla Vakfımız tarafından verilmesi sürecine girilmiştir.

İlhan Tekeli Şehircilik Kültürü Vakfı (İTŞKV), 2018 yılı içinde kuruluşunu tamamlamış, faaliyetlerine başlamıştır. Vakıf senedinde yer alan ve iki ana faaliyetimizden biri olan, (ve daha önce düzenli olarak ODTÜ’de uzun yıllar verilmiş bulunan) “İlhan Tekeli Tez Ödülü”, 2019 yılından başlamak üzere, vakfımızca her yıl düzenli olarak verilecektir.

2019 yılında İlhan Tekeli Şehircilik Kültürü Vakfı tarafından Türkiye’de 2017 ve 2018 yılları içerisinde Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalları tarafından kabul edilmiş tez çalışmalarına Yüksek Lisans ve Doktora tezleri için ayrı kategorilerde olmak üzere tez ödülleri verilmesi kararlaştırılmıştır. İlhan Tekeli Tez Ödüllerine başvurular 17 Mayıs’a kadar alınmış, Seçici Kurul değerlendirmelerini 31 Mayıs – 6 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirmiştir. Ödül Alan Tezlerin Sunumu ve Ödül Töreni Etkinliği 26 Ekim 2019 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

Tez Ödülü Seçici Kurulu

Prof. Dr. Baykan Günay-TED Üniversitesi
Prof. Dr. Ali Türel-Çankaya Üniversitesi
Prof. Dr. Ayda Eraydın-Ortadoğu Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Ferhan G. Korten-İstanbul Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Nihal Ekin-Marmara Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Emre Tepe-Gebze Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Semahat Özdemir-İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Prof. Dr. Mert Çubukçu-Dokuz Eylül Üniversitesi
Doç. Dr. Tolga Levent-Mersin Üniversitesi
Dr. Nilgün Kiper-Karadeniz Teknik Üniversitesi

Başvuru İstatistikleri

2017-2018 İlhan Tekeli Tez Ödülü için toplam 29 başvuru olmuştur. Doktora tez ödülü için 3’ü 2017, 8’i 2018 olmak üzere 11 başvuru, yüksek lisans tez ödülü için ise 6’sı 2017, 12’si 2018 olmak üzere 18 başvuru olmuştur.

Tez Ödülleri Sahipleri

-Doktora-

Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Şehir ve Bölge Planlama ana bilim dalında, danışmanlığını Prof. Dr. Çiğdem Varol Özden’in yapmış olduğu “Sınır Bölgelerinde Sosyo-Mekansal Etkileşim ve Yönetişim: Türkiye’nin AB ve Gürcistan Sınır Bölgeleri” başlıklı tezi ile Emrah Söylemez ol­muştur.

 

-Doktora-

İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge ana bilim dalında danışmanlığını Prof. Dr. Tüzin Baycan Levent’in yapmış olduğu “İlişkilerin Sosyal Alanı: İstanbul’daki Göçmenlerin Yerel ve Yerelden Bağımsız Ağları” başlıklı tezi ile Bürge Elvan Erginli olmuştur.

 

-Yüksek Lisans-

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Şehir ve Bölge Planlama ana bilim dalında, danışmanlığını Dr. Öğr. Üyesi Burcu Özdemir Sarı’nın yapmış olduğu “Türkiye’de Farklı Gelir Gruplarının Konuta Ekonomik Erişebilirliği: Bölgesel Karşılaştırma” başlıklı tezi ile Esma Aksoy Khurami olmuştur.

 

Dr. Emrah Söylemez: Sınır Bölgelerinde Sosyo-Mekansal Etkileşim ve Yönetişim: Türkiye’nin AB ve Gürcistan Sınır Bölgeleri

 

Danışman: Prof. Dr. Çiğdem Varol Özden
Yer Bilgisi: Gazi Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

 

Son yirmi yılda dünya genelinde neoliberal politikaların etkisinin artması ve kültürel küreselleşme ile birlikte sınır bölgeleri, daha yoğun mal, bilgi ve insan akışına sahne olmakta ve çeperde kalan dışlanmış mekânlar olmak yerine, daha merkezi ve önemli aktivite mekânları haline dönüşmektedir. Sınır bölgelerinde artan etkileşimler ve politik coğrafyanın sınırlarının aşılması, sınır çalışmalarında da önemli yapısal değişikliklerin yaşanmasına sebep olmuştur. Bu değişim, sınırın, kurumsal yapılar üzerinden tanımlanmasının ötesinde, sınır ötesi politika ve kurumları ve sosyo-mekânsal etkileşimleri dikkate alan geniş bir yelpazede değerlendirilmesini gündeme getirmiştir. Bu çalışmanın amacı; ulusal sınırlardaki, sınır ötesi sosyal, ekonomik ve mekânsal etkileşim düzeylerinin, belirlenen nesnel göstergeler ile ölçülerek, “çok değişkenli sınır geçirgenlik endeksi” oluşturulması; etkileşimin orta ve yüksek düzeyde olduğu sınır bölgelerinde sosyo-mekânsal etkileşim biçimlerinin sosyal ağ analizleri yardımıyla tanımlanması ve sosyo-mekânsal etkileşimden yola çıkılarak, kamu politikalarını yönlendirici, yenilikçi bir yönetişim çerçevesi geliştirilmesidir. Bu kapsamda öncelikle, ekonomik, sosyal, idari ve mekansal göstergeler kullanılarak ulus devlet sınırının geçirgenliği irdelenip, Türkiye kara sınırları için çok değişkenli sınır geçirgenlik endeksi üretilmiştir. Elde edilen sınır geçirgenlik endeksi sonucunda yarı geçirgen ve geçirgen olarak ortaya çıkan iki sınır bölgesinde (AB ve Gürcistan) sosyo-mekansal etkileşimi ortaya koymak üzere alan araştırması gerçekleştirilmiştir. Sınırın her iki tarafını içerecek biçimde kurgulanan alan araştırmasında, sınır bölgesinde yaşayıp sınır ötesi ile ilişki kuran 800 hanehalkının dahil edildiği anket uygulamaları ve sınır ötesi ile ekonomik, sosyal ve yönetsel ilişki içinde bulunan 108 kurum ve kuruluş temsilcileri ile derinlemesine görüşmeler yapılmış ve alan çalışması bulgularıyla sosyal ağ analizleri gerçekleştirilmiştir. Sınır bölgelerinin ağ yapıları üzerinden eylem mekanları olarak tanımlanması ile birlikte; sosyal, ekonomik ve politik aktörler arasında kurulan ortaklıklar ve işbirlikleri ve ortak yönetim ihtiyacı bölgeye özgü yönetişim çerçevesinin de çizilmesine katkı sağlamıştır. Elde edilen sınır bölgesi yönetişim modeli çerçevesi, ulusüstü, ulusal ve yerel aktörleri de içeren sınır bölgelerine özgün sosyo-mekansal etkileşimi ortaya koymaktadır.

Dr. Bürge Elvan Erginli: İlişkilerin sosyal alanı: İstanbul’daki göçmenlerin yerel ve yerelden bağımsız ağları

 

Danışman: Prof. Dr. Tüzin Baycan
Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı / Şehir ve Bölge Planlama Bilim Dalı

 

İkamet yerine göre ayrışma metropoliten kentlerde çok uzun zamandır var olan bir olgudur ve farklı disiplinlerden çok sayıda araştırmanın konusu haline gelmiştir. Günümüzde de hala yaygın bir araştırma konusudur; çünkü ikamet yerine göre ayrışma kentlerin değişen küresel ve yerel koşullar altında geçirdiği yapısal dönüşümlerin bir veçhesidir. İkamet yerine göre ayrışma örüntülerinin hem kentte yaşayanların kent içi hareketliliği hem de yurt içi ve yurt dışından gelen yeni göçmenlerin yer seçimiyle yeniden üretilmesi, değişen koşullara bir cevap olarak görülmelerinin nedenidir. Dolayısıyla, metropoliten kentlerde göçmenlerin ikamet yerlerine göre ayrışması keşfedilmesi gereken önemli konular arasında yer almaktadır. Göçmenlerin ikamet yerine göre ayrışması üzerine yapılan birçok araştırma göçmenlerin ilişkilerini dikkate almamaktadır. Ne var ki, göçmenlerin fiziksel mekanda ayrışması yalnızca sahip oldukları özelliklerle açıklanamayacak kadar karmaşık bir konudur. Göçmen gruplarının kendi içlerindeki ve diğer gruplarla ilişkileri ayrışma örüntülerinin oluşması ve dönüşümünde önemli rol oynamaktadır. Bu ilişkinin tersi de geçerlidir; fiziksel mekanlar ilişkilerin ortaya çıktığı (veya çıkmadığı), güçlendiği veya yok olduğu ortamlardır. Sosyal ağlar ve ikamet yerine göre ayrışma arasındaki bu etkileşim düşünüldüğünde, her ikisinin de birbirini etkilediği ve bu etkinin süregelerek spiral bir yapı oluşturduğu çok açıktır. Hangisinin hangisini daha önce etkilediği veya hangisinin önce etkilendiğinden çok, yerel ve yerelden bağımsız bağların farklı yerel ortamlardaki farklı nitelikte kişiler için ne şekilde çalıştığını açıklamak için kişilerin ağlarının mekansal ve sosyal veçheleriyle ortaya konması önemlidir. Bu nedenle bu tez göçmenlerin ikamet yerine göre ayrışmasını ilişkilere odaklanarak açıklamaktadır. Bu tezin amacı İstanbul’da ikamet yerine göre ayrışan göçmenlerin sosyal ağlarının yapısını ve kompozisyonunu incelemek ve göçmenlerin yerel ve yerelden bağımsız bağlarının biçimlerini göstermektir. Bu amaca ulaşmak için tez sosyal alan kavramı üzerine inşa edilmiştir. Öncül tanımlar yapmadan ve aktörleri kategorilendirmeden ilişkileri analizin birimi haline getirmemizi sağlayan ağ yaklaşımına göre sosyal alan sosyal ilişkilerin alanıdır. Ağların yapısı ve kompozisyonu ile ilişkilerin örüntüsü sosyal alana tekabül eder. Dahası, sosyal alan analiz sürecinde tanımlanan üretilmiş (generated) bir alandır. Bu çalışmanın amacı değişkenler arasında nedensel ilişkiler aramak ve bulmak değil, sosyal ilişkiler tarafından oluşturulan bir alanda farklı bağlamları yakalayabilmektir. Daha sonra bireylerin özellikleri ve davranışları farklı bağlamlarda incelenecektir. Aynı zamanda, ilişkilerin gerçekleştiği coğrafi birimler de değerlendirilecektir. Bu türden bir yaklaşım sosyal ağlar ve göçmenlerin özellikleri arasında lineer ilişkiler bulmaya çalışan diğer çalışmalarda kullanılmamıştır. Başlangıç noktasını sosyal alan kavramından alan ve İstanbul’daki göçmenlerin ilişkilerinin sosyal alanını inceleyen bu tez bahsedilen yeni yaklaşımı ortaya koyacaktır. Tezin cevap bulmayı amaçladığı dört ana araştırma sorusu aşağıda özetlenmiştir: 1. Sosyal alan kavramı kentsel ayrışma ile göçmenlerin sosyal ağları arasındaki ilişkiyi anlamada kullanılabilir mi? 2. Kentsel ayrışma ile göçmenlerin yerel ve yerelden bağımsız bağları arasında ne tür bir ilişki vardır? 3. Kentsel ayrışma ile göçmenlerin ağlarının niteliği arasında ne tür bir ilişki vardır? 4. Yerel ve yerelden bağımsız bağların çeşit ve gücüne göre farklılıkları nelerdir? İstanbul’da yaşayan göçmenlerin sosyal ağları ile ilgili bir çalışma yapmak için öncelikle ikamete bağlı kentsel ayrışmanın keşifsel bir analizinin yapılması, çalışma alanının belirlenmesi açısından gerekli görülmüştür. TÜİK’in 2000 yılı nüfus sayımı verileri kullanılarak İstanbul’a 1995-2000 yılları arasında yurt dışından göç edenlerin geldikleri ülkelere göre, yurt içinden göç edenlerin ise geldikleri illere göre İstanbul ilçelerinin katmanlaştırılması ile seçilmiştir. Bunun için Mütekabiliyet (Correspondence) Analizi kullanılmış ve analiz sonucu göçmenlerin istatistiksel olarak anlamlı yığılmalar gösterdiği ilçeler tespit edilebilmiştir (bkz. 4. Bölüm). Yapılan ön analiz sonuçlarından yola çıkılarak Makedonya, Arnavutluk ve Yugoslavya’dan çıkan göçlerin yoğun ölçüde Bayrampaşa ilçesinde son bulması; Türkiye’nin metropol illerinden gelen göçlerin ise Beşiktaş ilçesinde yoğunlaşması ve yine bu ilçede de Makedonya, Arnavutluk ve Yugoslavya’dan gelen göç akımlarının yüksek temsili nedenleriyle çalışma alanı Bayrampaşa ve Beşiktaş ilçeleri olarak belirlenmiştir. Çalışma, Bayrampaşa ve Beşiktaş’ta ikamet eden Makedonya, Arnavutluk ve Eski Yugoslavya ülkelerinden göç edenlere ve Beşiktaş’ta ikamet eden Türkiye’nin İstanbul’dan sonraki en büyük metropolü Ankara ile sınır ili Eskişehir’den göç edenlere odaklanacaktır. Biri kentin merkezinde diğeri çeperinde yer alan bu iki ilçe coğrafi konumlarına, arazi kullanım özelliklerine ve sosyal yapılarına göre birbirinden farklıdır. Tezin ampirik kısmı yüz yüze yapılan 126 adet kişisel ağ anketinden elde edilen verinin Kişisel Ağ Analizi (Personal Network Analysis), Çoklu Mütekabiliyet Analizi (Correspondence Analysis) ve Hiyerarşik Kümeleme Analizinin (Hierarchical Cluster Analysis) birlikte kullanımı yoluyla katmanlaştırılmasını içermektedir. Kişisel ağ analizi, kullanması gereken verinin özelliği sebebiyle kendine has bir anket yöntemine sahiptir. Bu anket; (i) Bireyin (ego) sahip olduğu özellikleri, (ii) Bireyin kendisi ve sosyal ağında yer alan diğer kişilerle arasındaki ilişkilerin içeriği (görüşme sıklığı, birbirlerini ne zamandan beri tanıdıkları vb.) ve bu kişilerin özellikleri, (iii) Bireyin ağında yer alan her kişi (alters) arasındaki ikili ilişkilerin içeriği hakkında bilgi toplamaya yaramaktadır. Bireyin ağında yer alan kişiler arasındaki ikili ilişkiler hakkındaki bilgi, bireyin kişisel ağ yapısını ortaya koymak açısından kesinlikle elde edilmesi gereken bir veridir. Bireyin sosyal ağının yoğunluğu (density), merkeziyeti (centrality) gibi istatistiki ölçümler buradan elde edilen bilgi ile hesaplanabilmektedir. Bireyin sosyal ağının yoğunluğu bireyin ağında bulunan kişiler arasındaki mevcut ikili bağlantı sayısının olabilecek azami ikili bağlantı sayısına oranıdır. Merkeziyet ise bireyin sosyal ağındaki kilit kişilerin ortaya konmasını sağlamaktadır. Bu çalışmada, yapılan 126 anket ile göçmenlerin kendi özellikleri, ağlarında bulunan kişilerin (her göçmen için 24’er kişi) özellikleri ve göçmenler ile ağlarındaki kişilerin arasındaki ilişkiler (toplamda 3024 bağ) hakkında bilgi toplanmıştır. İkamet yerine göre ayrışma ile göçmenlerin ağlarının yerel ve yerelden bağımsız bağ kompozisyonu ve ağlarının niteliği (ağda bulunan yüksek ve düşük eğitimli kişilerin oranı) arasındaki ilişki ağlarda bulunan kişilerin (alter) coğrafi konumları bilgisi kullanılarak irdelenmiştir. Araştırmanın sonuçları korunmuş topluluk (community-saved) ve serbestleşmiş topluluk (community-liberated) savlarının her ikisinin de farklı göçmen grupları için geçerliliğini göstermiştir. Ayrıca, yüksek oranda yerel (mahalle) bağları içeren ağlar kaynak yönünden görece zayıf, düşük oranda yerel bağlar içeren ağlar ise kaynak yönünden görece zengindir. Türdeşlik (homophily) ilkesinin hemen hemen tüm göçmenlerde geçerliliği yüksek eğitim seviyesine sahip göçmenlerin ağlarında bulunan kişilerin de yüksek eğitimli olması ve dolayısıyla ağlarının kaynak yönünden zenginliği sonucunu doğurması ve aynı ilişkinin düşük eğitimli göçmenler için de geçerliliği ile ispatlanmıştır. Bayrampaşa her ne kadar Makedonya, Arnavutluk ve Sancak Bölgesi’nden göç edenlerin yüksek oranda temsil edildiği bir ilçe olsa da, Ankara ve Eskişehir’den İstanbul’a göç edenlerin (ve daha düşük oranda Makedonya, Arnavutluk ve Sancak Bölgesi’nden göç edenlerin) Beşiktaş ilçesinde yoğunlaştığı görülmüştür (Bölüm 4). Ancak, bu iki ilçede bulunan göçmenlerin ağ yapıları ve kompozisyonları birbirinden çok farklıdır. Dolayısıyla, belli bir göçmen grubunun bir mahallede veya ilçede yoğunlaşmasının bu göçmenlerin diğer gruplardan göçmenlerle ilişki kurmasını veya sürdürmesini engellediği savı -karmaşık ilişkiler dünyasındaki başka faktörlerin de varlığı düşünüldüğünde- her zaman doğru olmayabilir. Ayrıca incelenen tüm göçmen grupları için metropoliten kent sınırının bireylerin etkileşim alanını mahallelerinin sınırladığından daha yüksek oranda sınırladığı ortaya koyulmuştur. Mahalle bağları tüm ağları içinde büyük yer tutsun veya tutmasın, neredeyse tüm göçmenlerin metropoliten kent içinde bağları bulunmaktadır. Sosyal Ağ Analizi, Çoklu Mütekabiliyet Analizi ve Hiyerarşik Kümeleme Analizi’nin birlikte kullanımı verideki gizli örüntülerin tanımlanmasına ve ağlara ve bağlara pozisyon atanmasına aracılık etmiş ve genel profil eğilimleriyle benzerlik göstermeyen tekil örneklerin kaybolmamasını sağlamıştır. İlişkiler ve bireyler -değişkenler üzerinden- parçalara ayrılmadan ve bütünlükleri korunarak incelenmiştir. Böylelikle, ilişkilerin sosyal alanı oluşturulduktan sonra bu ilişkilere bağlanan göçmenler ve diğer kişilerin detaylı incelenmesi olanağı doğmuştur. Dolayısıyla, araştırma sonuçlarına dayanarak oluşturulan ağ tiplerindeki genel profile uyan veya uymayan (tekil özelliklere sahip) göçmenlerle (veya ağlarındaki kişilerle) kalitatif araştırmalar yapılabilir. Sosyal alanı ilişkilerin alanı olarak tanımlamak göçmenlerin ve ağlarında yer alan kişilerin ikamet yerleri bilgisini kullanarak coğrafi mekanın analize dahilini sağlamıştır. Ağlar ve ilişkiler, ikamet yerlerine göre ayrışmış göçmenlerin dış dünyalarıyla (mahalleleri, ilçeleri, metropolitan kentleri, göç ettikleri yerler veya dünyanın herhangi bir yeri ile) kurdukları ilişkilerin incelenmesi üzerinden fiziksel mekana dolaysız referansla tipleştirilebilmiştir. Böylece, kentte korunmuş topluluk (community-saved) ve serbestleşmiş topluluk (community-liberated) savlarının her ikisinin de geçerliliği gösterilebilmiştir.

Esma Aksoy-Khurami: Türkiye’de Konuta Ekonomik Erişebilirlik

 

Danışman: Doç.Dr. Özgül Burcu Özdemir Sarı
Yer Bilgisi: Orta Doğu Teknik Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

 

Konuta ekonomik erişebilirlik pek çok ülkede hem araştırmacılar için hem de kentsel politika konusunda karar vericiler açısından temel bir araştırma konusu olmuştur. Türkiye’de ise bu konu hakkında yapılan araştırma sayısı oldukça kısıtlıdır. Ülkemizde konut sorunu yıllardan beri bir nicelik sorunu olarak ele alınmış ve sorunun niteliksel boyutları uzun yıllar boyunca görmezden gelinmiştir. Bu sebeple, hükümetlerin hemen her zaman konut stokunun sayısını artırmak konusuna önem verdiği görülmektedir. Bu eğilim 2000’li yıllarda da devam etmiştir. Oysa günümüzde, konuta ekonomik erişebilirlik konusu hem araştırmacılar için hem de politika açısından her zaman olduğundan çok daha geçerli bir konu olarak önümüze gelmektedir. Bu durumda, 2002 yılı sonrasında uygulanan politikaların dar gelirli kesimler üzerindeki olumsuz etkilerinin payı vardır. Bu çalışma, Türkiye kentlerinde konuta ekonomik erişebilirlik sorununun giderek arttığını göz önünde bulundurarak iki temel iddia öne sürmektedir. Birincisi, ülkede uzun yıllardır gözlenen konut üretim performansının aslında dar gelirli hanehalklarının konuta ekonomik erişebilirliklerini artırmaya bir katkısı olmadığıdır. İkincisi ise konuta ekonomik erişebilirlik sorununun farklı konut piyasalarında farklı düzeylerde seyrettiğidir. Bu bağlamda, bu çalışma ampirik olarak hanehalklarının konuta ekonomik erişebilirliklerini konuta mülkiyet şekli, gelir grupları ve TR Düzey-1 bölgeleri açısından incelemektedir. Çalışmanın temel bulguları, hangi gelir grubunda olursa olsun kiracıların ev sahiplerine kıyasla gelirlerinin daha büyük bir kısmını konut harcamalarına ayırdığını, ev sahiplerinin özellikle en düşük ve düşük gelirli kesimlerinin konuta ekonomik erişebilirliğinde sorunlar gözlendiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, tüm mülkiyet türleri için, en dar gelirli kesimlerin konut için yaptıkları harcamaların asgari yaşam standartlarını sağlamayı ve sürdürmeyi zorlaştırdığı görülmektedir. Ek olarak, çalışmanın bulguları ekonomik erişebilirlik açısından en zor durumda kalan grubun TR1 İstanbul bölgesinde yaşayan kiracılar olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, erişebilirlik oranları incelendiğinde, artan konut üretim düzeyinin özellikle dar gelirli kiracılar açısından hiçbir TR bölgesinde iyileşme sağlayamadığı görülmüştür. Çalışmanın temel sonucu, tüm ülkeyi ve içindeki hanehalklarını tek tip olarak gören konut politikalarının başarısız olmaya mahkûm olduğu ve politikaların amaçlarına ulaşmalarının yolunun yerel ve yere özgü koşulları ve sorunları göz önünde bulundurmaktan geçtiğidir.